44. İstanbul Maratonu’nda 20 km koştum !!
Şimdi bu başlığı okuyanlar şaşırabilir ve İstanbul Maratonu’nda 42 km ve 15 km’nin yanı sıra 20 km de mi vardı diye sorabilirler.
Yok, 20 km yoktu. Ama ben koştum !!
Nasıl koştuğumu yazının sonunda izah edeceğim.
Bugün (6 Kasım 2022) koşulan 44. İstanbul Maratonu’nu 1979’da hayata geçiren 11 kişilik ekibin üyelerinden biri de bendim.
Her yıl bir şekilde içinde bulunduğum bu organizasyonu 2020 ve 2021’de Korona virüsü salgını sebebiyle Beşiktaş’ta yol kenarından seyretmiştim.
Bu yıl şartlar normale dönünce parkurda koşup, organizasyonu gözlemlemeyi düşündüm ve uyguladım.
Beylerbeyi’ndeki başlangıç alanına gitmek için sabah saat 08.00’de Üsküdar’dan Beykoz yönüne hareket etmekte olan bir otobüse bindim. Tüm boğaz otobüsleri Beylerbeyi’nden geçeceği için nereye gideceğine bile bakmadan. Ama otobüs meydandan geri döndü. Hayrola dedim, nereye gidiyoruz. Yolculardan biri “Yol kapalı, yukarıdan dolaşacak” demez mi !! Yolun neden kapalı olduğunu bile sormadan hemen şoföre yönelip “Kaptan ben acilen ineyim, ters yöne gidiyoruz”, kaptan herhalde kıyafetimden anladı ki, bir şey sormadan ön kapıyı açtı.
Korona virüsü öncesindeki dönemde maraton için Üsküdar’dan Beylerbeyi’ne çok hafif tempoda koşarak gitmiş ve aynı zamanda kasları da yumuşatmıştım. Aynısını yapmaya karar verdim.
Koşuya başladıktan kısa bir süre sonra arkamdan “Hocam kolay gelsin” diye bir ses. Dönüp baktım, ama tanıyamadım. Ankaralı Sağlık Bakanlığı’nda görevli Veteriner Tabip ve üç arkadaşı. Sunuculuk yaptığım maratonlardan tanırlarmış beni.
Koşuyu bırakıp, birlikte yürümeye başladık. Boğazı ve çevresini görmek için yürüyerek start alanına gitmeye karar verdik dediler. Tamam dedim ileride güzel bir alan var oradan fotoğraf da çekebilirsiniz. Kuzguncuk ile Beylerbeyi arasında ve deniz kenarında bulunan ahşap Üryanizade Ahmet Esat Efendi Camii’nin yanındaki yeşil alandan Boğaziçi Köprüsü arka plana alınarak birlikte fotoğraflar çekildi. NOT: Beylerbeyi benim doğum yerim olduğu için evelallah her yerini bilirim :))

Beylerbeyi tüneline doğru ilerleyince gördük ki, organizasyona ait belediye otobüsleri Üsküdar’dan aldığı koşucuları burada indiriyor ve diğer koşucular için hemen Üsküdar’a dönüyorlardı. Bana göre güzel bir uygulama idi. Önceki yıllarda koşucular köprü üzerinden start alanına getiriliyor, bu da alanda otobüs kargaşası yaratıyordu.
Bu yıl ilk defa uygulanan bir diğer ulaşım da vapurla yapılmış ve koşucular Avrupa yakasından Asya’da Beylerbeyi iskelesine taşınmışlardı.
Boynuma Basın kartımı taktım, dizlerime Kamfolin pomat sürdüm ve çok hafif tempolu ısınma koşusundan sonra Boğaziçi Köprüsü’nün bilet gişeleri civarında startı bekledim.
Geçen hafta içinde çok hafif tempoda Pendik’ten Bostancı’ya 15 kilometrelik bir antrenmanım vardı. Belirli bir koşu mesafesi belirlememiş, 77.7 yaşımda çıktığım bu maraton yolunda gidebildiğim kadar giderim diye düşünmüş ve köprü girişinde maratoncular arasına katılmayı kararlaştırmıştım.
Patenciler ve Tekerlekli Sandalye maratoncularından sonra saat 09.00’da 42 km’nin startı verildi. Önde onlarca Afrikalı maratoncu yüksek tempoda koşuya başladılar. Onların arasına girilir mi, mümkün mü ? Bir süre bekledikten sonra nispeten azalan tempodaki maratoncuların arasına katıldım.
Ama tempo benim için yine de yüksek. Girdik bir kere… “Hocam kolay gelsin”, “Osman hocam başarılar” gibi arkadan sesler gelmeye başladı. Birlikte fotoğraf çektirmek isteyenler de işin kaymağı.
Karizmayı çizdirmemek için selam verenlerin temposunda kalmaya çalıştım ama, köprünün ilk yarısındaki hafif eğim de işin içine girince alışık olduğum kendi tempom koşunun başlarında bozuldu.
Köprüde korkuluklar üzerinde çekim yapmakta olan MaratonTürk ekibimizden Atakan Divitlioğlu ve Evren Kalınbacak’a da birkaç poz verdikten sonra koşuya devam.
Deniz seviyesinden 64 metre yukarıda ve 1074 metre uzunluğundaki Boğaziçi Köprüsü’nü geçip Ortaköy’ün üstündeki köprü yolunda Avrupa yakasına vardık. Vardık ama, önümüzde 2 km’ye yakın hain bir yokuş tırmanışı var. Vites küçültüp, kısa adımlarla koşuya devam. Yol kenarında yer almış iki ayrı grubun enstrümanlarından çıkan müziğin eşliğinde Yıldız Teknik Üniversitesi önüne gelebildik.
Bu hain yokuşta birlikte fotoğraf çekimi isteğinde bulunan koşucuları da kırmayıp poz da verdim. Çayırovalı Oral Ergül ile de “selfie” yaptık (Fotoğraf selfie’nin düzeltilmiş halidir).
Tamam, artık bundan sonrası daha rahat geçecektir. Yıldız’dan Beşiktaş’a doğru Barbaros Bulvarı üzerinde iniş ve eğlence başladı. Yalnız bu inişte de kısa fulelerle gitmek gerekiyordu. Aksi halde bacak kasları fazla gerileceği için Beşiktaş’tan sonraki düz yolda bile koşmak güçleşecekti.
Şenlik başladı… Yol kenarına dizilmiş çeşitli grupların müziği ve tezahüratı arasında koşuyorduk. Bir taraftan telefonumdaki kamerayla fotoğraflarını çekiyor, diğer taraftan da ellerini uzatan gençlerle dokunarak tokalaşıyorduk.
Geçen Temmuz ayındaki Yüksek Divan Toplantısında 60. Yıl plaketini aldığım ve 60 yıl önce kulüplerarası resmi atletizm yarışmalarında terlerimle ıslattığım Fenerbahçe formasının yeni versiyonu çubuklu forma ile koşuyordum. Hem Fenerbahçe forması, hem de beyaz saçlı, bıyıklı bu koşucu amca/dede gençlerin ilgisini çekiyor ve kimi Barış Manço, kimi de Einstein diye sesleniyordu. Ve tabii ki, pek çok miktarda “Fenerbahçeeee” sesleri de yükseliyordu.
Müzik gruplarının ve gençlerin coşkusuna ayak uydurarak ve fotoğraflarını da çekerek koşuya devam ediyoruz. Kendi alanlarında topluma yararlı olmuş iki ünlü kişiye benzetilmek hoş bir duygu yaratıyor. Ya aksi olup da topluma zarar vermiş kişilere benzetilseydik !!!
Bu duygularla, 1960’lı yıllarda aktif atlet olduğum dönemdeki adıyla Mithatpaşa Stadı, şimdiki adıyla Beşiktaş Vodafon Stadı önüne geliyorum. 8 km mesafeli Halk Koşusunun Dolmabahçe’deki bitiş alanı. Burada görevli hakem arkadaşlarımdan Selahattin Şahin soruyor “Hocam koşuyu burada tamamlıyor musun ?” Hayır diyorum, devam. Gençlerin ve turistlerin tezahüratı arasında yola devam…

Koşanlar arasında çok sayıda kadın-erkek “Tombul” Güney Afrikalı dikkatimi çekiyor. 1999’da bedensel engelli, koltuk değnekli maratoncum Yavuz Şap ile Cape Town’da “Two Oceans” maratonunda koşmuştuk. Bu sebeple, “Fat Cats” logolu formalarıyla koşan Güney Afrikalı koşucularla ilgileniyorum.
“Fat Cats” İngilizce’de “Şişko, Şişman Kediler” anlamına geliyor. Hadi daha sempatik bir tanımlama olsun diye “Tombul Kediler” diyelim. Hepsi de maşallah tanımlamaya uygun vücut yapısına sahipler.
Güney Afrika’nın ünlü maraton tur şirketi “Penthouse_Travel” organizasyonu ile gelmişler. Hem koşuyor ve hem de yol kenarlarında icra edilen müziğin ritmine uyarak, kendi kültürlerine ait danslarını da sergiliyorlardı. Serap Bildik’in çektiği iki “Fat Cats”’in fotoğrafını buraya aldım.
Gözlem yazısı ve fotoğraflar ikinci bölümde devam edecek.

OAT Media publications; You can review MaratonTürk (Sport), ModdaTurkey (Fashion) Voyage (Travel) magazines by clicking the link below.