
İstanbul Maratonu’nda 20 km koştum !!
İKİNCİ BÖLÜM
Yazımın birinci bölümünde (www.maratonturk.com/guncel/istanbul-maratonunda-20-km-kostum) Güney Afrikalı “Fat Cats” (Tombul Kediler) maratoncu grubunun, uluslararası maraton tur şirketi olan “Penthouse_Travel” organizasyonu ile İstanbul’a geldiklerinden bahsetmiştim. Bu noktada koşuya biraz ara verip, çok önemli olarak nitelediğim “Maraton Turları” organize eden “Penthouse_Travel” gibi şirketlerden söz edeyim.
Bu spor turizmi yapan şirketler yıllık programlarına aldıkları maraton ve yarı maratonlar için müşterilerine özel turlar düzenliyorlar. En az bir haftalık programla hem maratona katılıyor ve hem de gittikleri şehirleri geziyor, ekonomik yönden de önemli katkıda bulunuyorlar.
En son örneği 6 Kasım’da İstanbul Maratonu ile aynı gün koşulan New York Maratonu oldu. International Marathon Expo dergimizin Kasım sayısını gönderdiğim 5 kıtadaki 65 şirketin çoğundan 31 Ekim-11 Kasım tarihleri arasında New York’ta olduklarına dair otomatik mesajlar aldım.
Bu şirketler öyle 3-5 kişi değil, binlerce koşucu götürüyorlar. Fransa’dan 1.500, Hollanda’dan 2.000, Almanya’da 2.000, İtalya’dan 1500 koşucu gibi.
Koltuk değnekli maratoncum Yavuz Şap ile birlikte ve KLM (Hollanda Kraliyet Havayolları) sponsorluğunda 1996’da katıldığımız New York Maratonu’na Amsterdam havaalanından kalkan ve sadece maratoncuları taşıyan 400 kişilik özel bir KLM uçağı ile gitmiştik.
Türkiye’deki organizatörlere, bu şirketlerle iletişim kurmalarını ve maratonun yanı sıra tarihi ve turistik yerleri de tanıtmalarının önemli olduğunu hep söylüyorum, hatırlatmaya çalışıyorum. Bilmiyorum yapıyorlar mı. Eğer yapamıyorlarsa, onlar adına biz OAT Medya-Organizasyon şirketi olarak yapabileceğimizi de burada belirtmiş olayım.
Şimdi koşumuza dönelim.
Yazımın birinci bölümünde fotoğrafını yayınladığım Fındıklı’daki ve diğer sünger istasyonlarındaki süngerler büyüktü. Daha küçük boyutta ve şekilli olarak ve hatta bir sponsor marka reklamıyla yapılabilirler. Katılımcılar da bir anı olarak bu süngerleri saklayabilir. 1994’ten sonraki yılların birinde New York Maratonu’nda koşarken aldığım aşağıdaki bu sünger, filmlere konu olmuş bir simge şeklindeydi.

Galata Köprüsü’ne doğru koşarken kadın hakemlerimizden Çakır Güner Aslan’ı gördüm. Beşiktaşlı eski atletti diye hatırlıyorum. Yıllardır görmediğim değerli isimlerdendi. Bir süre sohbet ettikten sonra koşuya devam.
Galata Köprüsü’nün üzeri de sponsor firma balonları, grupları, eğlenceli müzikleri ile sanki bir karnaval yeri gibiydi.
Önceki yıllarda köprünün Eminönü tarafına varınca maratoncular sağa Eyüp istikametine, 15 km koşucuları sola Sirkeci istikametine koşarlardı. Bu yıl yol ayırımı olmadı. Herkes aynı istikamette ve sola Sirkeci’ye doğru koşuya devam etti.
Böylelikle eski parkurdaki Saraçhane’nin yukarı doğru zorlayıcı yolu devre dışı bırakılmış oldu. Bir bakıma iyi oldu da denebilir. Ama Eyüp’e doğru gidiş ve Eminönü’ne dönüş olsaydı, ferah bir Haliç sahil şeridi de görülmüş olurdu. Bilmiyorum belki yol durumu müsait olmadığı için Haliç sahil şeridine gidilmemiş de olabilir.
Köprüden sola dönüşe yaklaşırken bir serap görür gibi oluyorum. Belki yorgunluktandır diye düşünüyorum. Ama dönüşe gelince gördüğüm ise Arabistan çöllerindeki serapa benzemiyordu. Bu serap, Serap Bildik idi.
Değerli Serap kardeşim elinde zoom objektifli makinesiyle köşede yerini almış ve her yıl olduğu gibi bu yıl da artistik fotoğraf çekimlerine devam ediyordu. MaratonTürk’te kapak yaptığım fotoğrafım da Serap Bildik’in üretimiydi. Kendisine buradan da teşekkürlerimi sunuyorum.
Sirkeci’de 10 km çip kontrol noktasına vardığımda, önceki yıllarda da olduğu gibi, BJK Atletizm Şubesi Kaptanı Ömer Aras‘ı burada hakem olarak görev başında görüyorum. Ömer kardeşimle de bir anı fotoğrafı çektirip yola devam.
100 metre kadar sonraki istasyonda elma ve muz masaları yer alıyordu. Çeyrek elma ve yarım muz alıp ilerlerken, çok kısa bir mesafe sonra başımı kaldırdığımda karşımda 1970’li yıllarda müzikte liste başı olan ünlü isim Salim Dündar ve diğer arkadaşları görüyorum. Sürpriz bir karşılaşma oluyor. Aslında hepsi iyi birer maratoncu, ama bu yıl koşmamayı tercih etmişler. Hep birlikte bir anı fotoğrafı çektiriyoruz. Salim Dündar İspanyolca şarkılarının yanı sıra Üsküdarlı Metin Eryürek ağabeyimizin bestesi Aynalar isimli şarkısıyla çok ünlü olmuştu.

Gülhane Parkı’nın deniz tarafındaki giriş kapısı hizasına geldiğimde hakem arkadaşlarımdan Özkan Ürkmez’in, maraton koşucularının giriş kapısı da olan bu noktada, kontrolü ele aldığını görüyorum. Sevgili Özkan beni görünce hemen telefonunu çıkarıp fotoğrafımı çekiyor. Nedense birlikte fotoğraf çektirmeyi ihmal ediyoruz. Yanında bir kadın hakem de vardı, ama tanıyamadım. Herhalde yeni hakemlerdendi. Karşı tarafında da hakem Murat Çakır arkadaşımız yer almıştı.
Bu noktadan sonra bir süre hafif iniş olarak devam eden Kennedy Caddesi’nde koşuyu sürdürüyorum. Hava şartlarının koşu için çok uygun olması sebebiyle bu bölgede rüzgar açısından bir sıkıntı yaşanmıyor. Rüzgarlı havalarda bu bölgede koşmak bir yana, yürümek bile zorlaşıyor.
Çatladıkapı mevkiine vardığımda karşı yönden gelen maraton takip araçlarını ve saat arabasını görüyorum. Hemen arkalarında iki Afrikalı maratoncu rakipleriyle arayı bir hayli açmış olarak ve yüksek tempoda muhtemelen son 4 kilometreyi koşuyorlar.
İlerledikçe diğer maratoncular da görünmeye başlıyor. Yolda yine fotoğraf çekimleri ve kısa konuşmalar sebebiyle dura-kalka ilerlediğim için son kilometreleri koşarken önümde çok yoğun bir kalabalık oluşuyor.
Bitiş çizgisine varmadan önceki alt geçitte bir firma reklamı adına öyle bir müzik çalınıyor ki, kulakları sağır edercesine. Alt geçit öyle kısa da değil. Vücut zaten yeteri kadar yorulmuş, bir de böyle çok yüksek seviyede çalınan müzik ile koşmak beni rahatsız ediyor. Mecburen geçmek zorunda olduğumuz bu alt geçitte kulaklarımı parmaklarımla tıkayarak koşuyorum. Bu halimi gören disk jokey de bana bakarak aynı hareketi yapıyor ve kendi kulaklarını tıkıyor. Ne amaçla yaptığını tahmin edemiyorum !!
Nihayet 15 km varış çizgisine ulaşıyorum. Alan dar olduğu için ortalık ana-baba günü gibi. Sağ taraftaki bölümde koşuyu bitirenlere, içinde enerji içeceği-yiyeceği, elma, muz ve su bulunan bez torbalar veriliyor. Bir hayli de ağır torbalar.
15 km’yi bitirenler uzun bir yürüyüşten sonra eşyalarının bulunduğu alana varabiliyorlar. Benim eşofmanım ve yedek formam sırtımdaki torbada olduğu için alana girmeden Kennedy Caddesi’nde maratoncuların koştuğu tarafa geçiyorum.
Buradan Üsküdar’a dönüş için Yenikapı’daki Marmaray istasyonuna kadar uzun bir yol yürümek gerekecek. Başka bir vasıtayla dönme imkanı da yok. Mecburen bu yol yürünecek. Hadi diyorum, yürü… Yürü ama, çok hafif tempoda koşarak yürü. Sonra Marmaray’dan vaz geçip, Eminönü’ndeki Üsküdar vapur iskelesine kadar koşarak devam etmeye karar veriyorum. Gideceğim mesafe 6 km. Sırtımda eşofman+forma+telefon, omuzumda varışta verilen ağır bez torba ile yola devam… Yolda bir grup bayan ellerinde İspanyol bayrağıyla tezahürat yapıyor. Yanlarından geçerken “Viva Espanyaaa” diye seslenince çok mutlu oluyorlar. Maratonda koşan eşlerini bekliyorlarmış.
Derken bir istasyon yakınında Nazmi Menteş’i görüyorum. Elinde makine maratoncuların fotoğraflarını çekiyor. Tabii ki, sırtında ve omuzunda torbalar, elinde Meysu’nun karışık meyve nektarı ile benim de fotoğrafım aşağıdaki gibi çekilmiş oluyor. Kendisine teşekkür ediyorum.
Ahırkapı Feneri civarına geldiğimde Eminönü’ne varmak için son 2 kilometreye giriyorum. Bu noktada ve bitirişten uzun bir zaman geçmesine rağmen 15 km koşucuları ve yürüyüşçüleri sanki bir insan seli gibi Yenikapı’ya akmaya devam ediyor. Korona virüsü salgını sebebiyle son iki yıldır katılamayan insanlar hasret kalmışlar diye düşünüyorum. Yoğunluk bana öyle düşündürüyor. Bu katılımlar keşke daha da artsa ve Türkiye de batı toplumları gibi sporcu bir toplum haline erişebilse ne güzel olur. Sportmen bir toplum haline gelebilsek, inanıyorum ki Türkiye dünyada zıplar…
Ve nihayet bu düşüncelerle Eminönü’deki Üsküdar vapur iskelesine varıyorum. İşte bu ilave 6 km ile koştuğum mesafe toplamı 15+6=21 km oluyor. Ama başlangıçta Boğaziçi Köprüsü girişinde yaklaşık 1 km kadar önden başladığım için bu mesafeyi tenzil ederek, resmen olmayan 20 km kategorisinde koşmuş bulunuyorum. :))
Kısa bir süre sonra gelen vapura koşu kıyafetimle biniyorum. Ama, ayıp olmasın diye otobüs durağında şort üzerine eşofmanımı giymiş olduğumu belirteyim. Vapurda göğüs numaralı bu kıyafetimi garipseyenler de olmuştur muhtemelen. Maraton sebebiyle ulaşımın aksamasından, yolların kapanmasından rahatsız olanlar da olmuştur. Ama olsunlar. Yılda bir gün bile değil. Süreyi toplasanız belki en fazla 12 saat eder. Artık bu kadarına da Türk insanı alışsın diyorum.
Ömrümüz olursa 2023’te yine burada, MaratonTürk’te, maraton hikayesinde buluşabilmek dileklerimle…

OAT Media publications; You can review MaratonTürk (Sport), ModdaTurkey (Fashion) Voyage (Travel) magazines by clicking the link below.
hocam 15 yıldır sizi tanıyorum artık sizinle fotograf çektirebilme mertebesine ulaştığımı düşünüyorum koşarken hatırlaştık ama fotograf düşünemedik aslında çok isterdim.yazınızı okurken bayan hakem arkadaş diye okuyunca heyecandım bende eski bir millifutbol hakemi olarak üstelik fb nin 7 maçına çıkmış birisi olarak genel anlamda yazınız sürükleyici tebrikler severek okudum görüşmek umudyla hoş kalın
Değerli Ercan kardeşim, nazik mesajına teşekkür ederim. Evet, koşu sırasında bir anı fotoğrafı çektirilebilirdi. İnşallah 2023’te böyle bir imkan bulunur. Başarı dileklerimle,